You are currently viewing Kesik Bacağın Gizemi
Kesik Bacağın Gizemi

Kesik Bacağın Gizemi

Kesik bacağın gizemi, gerçekten yaşanmış bir olay. Ve tabii aynı zamanda ürkütücü.

Herşey, kısa bir süre önce Amerika Birleşik Devletleri’nin, Massachusets eyaletinin Ludlow kasabasında başladı.

Sıcak bir yaz günü, İsland Pound mezarlığı civarında oynayan çocuklar toprak yüzeyine yakın bir yerde sağa sola dağılmış kemik parçaları buldular. Bunların bir insana ait olabileceğini düşünerek polise bildirmeye karar verdiler.

Tam o sırada, devriye görevini yapan polis memuru Macerman, arabasıyla oradan geçmekteydi. Çocukları görünce yavaşladı ve durdu. Havadaki nem yüzünden iyice bunalmış, bir domuz gibi terlemişti. Bu ağustos cehenneminde Ludlow’da zamandan ve sıcaktan bol bir şey yoktu. Güneşin ağır  ağır ilerlemesi ve kasabada hiçbir vukuatın olmaması Macerman’ı çileden çıkartıyordu. Tam can sıkıntısından patlamak üzereyken çıkmıştı çocuklar karşısına. Mesaisi akşam sekizde bitecekti ve o saate kadar bir şeylerle oyalanması onu daha sakin bir insan yapabilirdi. Çocuklara, kemikleri kendisine de göstermelerini söyledi. Bütün amacı biraz zaman öldürebilmekti. Hep birlikte mezarlığa doğru gittiler.

Macerman, daha ilk kemik parçasını görür görmez. durumun vahametini kavradı. Bu, insan ayağına ait bir kemikti ve etrafta daha bir sürü kemik parçası vardı. Devriye polisi, yapması gerekeni yaptı ve telsizle, merkezden yardım istedi. Az sonra gelen ekip elemanları toprağı iyice kazıp bütün kemik parçalarını ortaya çıkardılar. Bunların kesik bir bacağa ait kemikler olduğunu anlamak fazla zamanlarını almadı.

Yapılan ilk incelemede bacağın bir testere ile kesildiği anlaşılınca, hemen yakın alanda geniş bir tarama çalışması başlatıldı. Mezarlık çevresinde başka kemik parçalarının olup olmadığı araştırıldı. Polis son elli yıl içinde kaybolan kişileri, bunların kan gruplarını öğrenmeye çalışıyordu. Bunun nedeni, soruşturmayı yöneten Dedektif Ken Heller’ın, olayın bir cinayet olduğunu düşünmesiydi. Heller’a göre, katil, maktulün vücudunu çeşitli parçalara ayırmış, daha sonra bu parçaları farklı yerlere gömmüş olabilirdi.

Tıpkı Worchester Kasabı gibi.

Kesik Bacak olayı, 45 yıl önceki bu seri katili akla getiriyordu. Son yirmi beş yılda hiçbir vukuatı olmayan Worchester Kasabı, kurbanlarını testereyle kesmekte, daha sonra ayrı ayrı yerlere gömmekteydi. Dikkat çekici bu benzerlik üzerine eski dosyalar yeniden açıldı Ve ortaya korkunç bir gerçek çıktı. Tam kırk bir yıl önce büyük bir  hata yapılmıştı.

Bu hata, Ludlow kasabasından Bay Cramp’ın polise vermek istediği bir bilgi ile ilgiliydi.

Bay Cramp hayatını balıkçılık yaparak kazanan, yaşlı ve alkolik bir adamdı. Kasabanın dışında, nehir kıyısına yakın bir klübede yaşar, kimseyle pek görüşmezdi.

Bay Cramp, birkaç gün önce mezarlığın önünden geçerken kahve rengi mantolu bir kadına rastlamış, merak edip onu izlemiş ve kadının mezarlıkta toprağı kazıp bir şey gömdüğünü görmüştü. Ayık olduğu ender zamanlardan biriydi. Bu yüzden, dikkatle bakınca bunun bir erkek bacağı olduğunu anlamıştı. Kadının çantasından sızan kanlardan ürkmüştü en çok. Korkudan olduğu yere sinmiş, kadın gözden kaybolana kadar yerinden kıpırdamamıştı.

Polise gitmeyi hiç düşünmedi. Şerif ve adamlarından çekinir, kendisini Seven Hill’deki yaşlılar evine kapatacaklarından korkardı. Gördüklerini kimseye söylemeye niyeti yoktu ama iki gün sonra hastanede gözlerini açınca herşeyin değiştiğini anladı.

Kaza köprünün üzerinde olmuştu ve beklenmedik bir durum değildi.  O kadar sarhoştu ki, kendisine çarpan arabayı ne görebilmiş, ne de sesini duyabilmişti. Sonra yavaş yavaş kendine geldi, ilk gördüğü Hemşire Greeney’in tombul yüzü oldu. Önce herşey bulanıktı, daha sonra netleşti.

Bay Cramp, mezarlıktaki olaydan aslında kimseye bahsetmeyecekti. Ama aynı kadını bu akşam hastanede tekrar görünce bu rastlantının kendisine verilen tanrısal bir işaret olduğunu düşündü. Ve bilincini kaybetmeden çok kısa bir süre önce, gördiklerini Hemşire’ye anlatmaya karar verdi.

1974 yılının 10 ocak gecesi Hemşire, Bay Cramp’ın komaya girmeden önceki son birkaç dakika içinde anlattıklarını kelimesi kelimesine yerel polis memuru Timothy Rocker’a nakletti. Ama bu ifade tutanağı esas dosyaya girmedi, işe yaramaz evrakların konduğu başka bir dosyanın içinde, polis merkezinin bodrum katındaki deponun tozlu raflarında unutulmaya terkedildi. Çünkü, yerel polis, hemşirenin kırk bir yıl önce verdiği bu ifadeyi ciddiye almadı.  Bay Cramp alkoliğin biriydi. Tanık olduğu bu tuhaf olayı  hastanede hemşireye anlattığı gece de zil zurna sarhoştu. Doğruyu söyleyip söylemediği kesin değildi. Çok geçmeden de alkol komasına girmiş ve ölmüştü.

Başlangıçta epey patırtı koparan Dedektif Heller, kırk bir yıl önceki olayla  Worchester Kasabı arasında bir ilgi olmadığını anlamakta gecikmedi. Yeni ortaya çıkan kesik bacakla da aynı seri katilin bir ilgisi yoktu. Çünkü, yapılan araştırmalar, maktülün AB pozitif kan gurubuna sahip, 1944 doğumlu bir erkek olduğunu gösteriyordu. Oysa, ünlü seri katilin bilinen 18 kurbanı da kadındı. Hakkında yapılan profil analizleri onun bir erkeği öldürmesinin imkansız olduğunu gösteriyordu. O, bir kadın katiliydi. İstemeden bir erkeği öldürse bile, kadınlara uyguladığı ritüelleri ona uygulayamazdı. Yani bir erkeğin organlarını kesip biçmesi, sonra bunları sağa sola gömmesi bilimsel olarak mümkün değildi.

Dedektif Heller’ın elinde, olayı çözmek için tek bir somut veri kalmıştı. O da Bay Cramp’ın hemşireye anlattığı mezarlıktaki kadındı. Hemşire 1974 yılının ocak ayında vermişti bu ifadeyi. Bu durumda kurban o sırada otuz yaşında olmalıydı.

Bacak kemiğindeki kesiğin son derece düzgün oluşu, bunun işini iyi bilen biri tarafından yapıldığını gösteriyordu. Bu, ilk bakışta bir kasabı akla getirse de, bir cerrah için de aynı şey söylenebilirdi. Bir doktorun katil olması ve seri cinayetler işlemesi, daha önce rastlanmamış bir olay değildi. Özellikle, organların bütünlüğünü bozmadan kesip alan katillerin nerdeyse tamamının hekim ya da tıp öğrencisi oldukları konusunda kesin ve inandırıcı kayıtlar aşağı yukarı yüz yıldan beri mevcuttu. Kesik bacak cinayetinde katilin doktor olma ihtimali, FBI’yı alarma geçirdi. Yapılan kısa bir araştırmadan sonra eyaletteki, en önemli kemik kesme merkezinin Ludlow’daki St. Catherina  hastanesi olduğu ortaya çıktı.  Bu, hemşie Greeny’nin çalıştığı hastaneydi.

41 yıl önce bu hastanede çalışan doktorların birer birer araştırılmasına başlandı. Medyanın da baskısıyla FBI tüm cömertliğiyle olayın aydınlatılması için elinden geleni yapıyor, hiçbir masraftan kaçınmıyordu. Araştırmayla ilgili haberler gazetelerin birinci sayfasından veriliyor, televizyon ve radyolarda sık sık bu dava ile ilgili programlar yayınlanıyordu. Ancak beklenmedik bir gelişme oldu ve günlerce kamuoyunu meşgul eden esrar,  FBI dedektifleri tarafından değil, yerel bir televizyon kanalı tarafından çözüldü.

Bir pazar gecesi, Robert Priccard adlı yaşlı bir adam, yerel televizyon kanalı MTN’e “Gecenin Konuğu” olarak katıldı. Hiç kimse programın içeriği hakkında tam bir bilgiye sahip değildi. Sadece, Priccard’ın Kesik Bacak davasına son noktayı koyacağı, programın tanıtım filminde bir kere söyleniyordu. Bu kadarı bile halkın ilgisini çekmeye yetmişti. O gece neredeyse bütün eyalet halkı televizyonun başına çöküp MTN’i seyretmeye başladı. Tarihi izlenme rekorlarının kırıldığı gecede Priccard, polisi aylardır uğraştıran davanın üzerindeki esrar perdesini üç dört dakikada kaldırıp bir kenara fırlattı. Herkes büyük bir şaşkınlık içindeydi. Tabii en çok da dedektif Heller ve adamları. Bu, bekledikleri bir sonuç değildi. FBI şeflerinin bu sonuçtan memnun olmaları imkansızdı.

Kesik Bacak davası, aslında bir cinayet değil, trajik bir öyküydü.

Robert Priccard, 1973 yılı noel tatili öncesi çalıştığı işyerinde bir kaza geçirmiş, sol bacağından feci bir biçimde yaralanmıştı. Doktorlar ellerinden geleni yapmış fakat bacağı kurtarmak mümkün olmamıştı. Bu işe en fazla üzülenlerden biri de Robert’in annesi Bayan Priccard’dı. Dini inançları fazlasıyla güçlü olan  bu kadın, oğlunun  7 ocak günü kesilen bacağını hastane morgundan aldı ve mezarlıkta bir yere gömdü.

Robert, bacağına ne olduğunu 71 yaşına gelinceye kadar asla öğrenemedi. Bu yüzden neredeyse aklını kaçıracaktı. Kesik bacağıyla ilgili kabuslar görüyor, gece yarıları dehşet içinde uyanıyordu. Annesinin ölümünden sonra, bacağının akıbeti hakkındaki sorularının büsbütün cevapsız kalması onu iyice sarstı, yıllarca  tedavi gördü, psikolojik yardım aldı. Tam olarak iyileşmesi uzun yıllar sürdü

Ve şimdi, kendisini tam normale dönmüş hissederken, kesik bacak yeniden karşısına çıkmıştı. Kabuslar   eskisinden daha şiddetliydi bu kez. Robert, artık tekrar  iyileşebileceğine inanmıyordu. Bu yüzden de FBI’ı suçluyor, sırf iş yapıyor görünmek için gereksiz bir gürültü koparıldığını iddia ediyor ve tazminat talep ediyordu.

Kendisine duyduğu aşırı güvenin kurbanı olan FBI, kuru bir özürle durumu idare etmeye çalıştıysa da bu yeterli olmadı. Robert Priccard, adeta zorlaya zorlaya kendisini eski kabuslarına döndüren FBI aleyhine açtığı davayı kazandı. Tazminata hükmeden mahkeme, kararı ilk duruşmada verdi.

Yazar:

Gencoy Sümer
Gencoy Sümer: Zonguldak doğumlu olan Gencoy Sümer, Kabataş Lisesi’ni ve İstanbul Teknik Üniversitesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde master ve doktora yaptı. Polisiye Durumlar sitesini kurdu. Halen yayınlanmakta olan Dedektif adlı polisiye e-dergiyi çıkardı. Hem bu dergide hem de Polisiye Durumlar’da birçok öykü ve makalesi yer aldı. İlk romanı Feneryolu Cinayetleri 2017’de yayınlandı ve 2019’da ikinci, 2020’de üçüncü baskısını yaptı. 2019’da yayınlanan Aile Sırrı ve Göl Kıyısındaki Ev adlı kitapları da olan yazar İngiltere’de yaşıyor.

Yorum yaparken lütfen hikaye ya da filmlerin konusunu açık etmeyin ki her okuyan sizle aynı zevki alabilsin ;)

yorum

Gencoy Sümer

Gencoy Sümer: Zonguldak doğumlu olan Gencoy Sümer, Kabataş Lisesi’ni ve İstanbul Teknik Üniversitesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi’nde master ve doktora yaptı. Polisiye Durumlar sitesini kurdu. Halen yayınlanmakta olan Dedektif adlı polisiye e-dergiyi çıkardı. Hem bu dergide hem de Polisiye Durumlar’da birçok öykü ve makalesi yer aldı. İlk romanı Feneryolu Cinayetleri 2017’de yayınlandı ve 2019’da ikinci, 2020’de üçüncü baskısını yaptı. 2019’da yayınlanan Aile Sırrı ve Göl Kıyısındaki Ev adlı kitapları da olan yazar İngiltere’de yaşıyor.